28 Kasım 2008 Cuma

CLEARANCE OF THE LANDMINES IN THE TURCO-SYRIAN BORDER

2006


OBLIGATIONS, ACTIONS TAKEN, PROBLEMS ARISED

780 km length

506.000 da (as twice large as Cyprus)

Out of the 920.000 anti-personnel landmines that the Turkish army laid in borders of the country, 660.000 were laid along the Syrian border.

One landmine per 500 square meters can be expected.

Most of the land in near the Turkish-Syrian border falls under the legal category of “Forbidden Military Zone in the First and Second Degrees” (i.e., public land administrated by the Turkish military).

Some of it is formerly privately-owned farmland nationalized during the 1956 demarcation.

In 1956 when smugglers shot two Turkish customs agents dead, the Turkish army laid mines along Turkey’s borders with Syria

The anti-personnel landmines were meant to discourage the smuggling activity between the two countries. After the beginning of the insurgency of the Kurdistan Workers Party (PKK) in 1984, the Turkish-Syrian border was utilized by the insurgents also, which prompted the Turkish army to lay more anti-personnel landmines between 1989 and 1998.

Turkey has not led any more anti-personnel landmines since 1998.

In the 1998-2002 period, the relations between Turkey and Syria warmed up, and as the insurgency subsided, Turkey and Syria held talks to demine the border zone.

They made a formal agreement in 2003 to that effect.

Syrians have cleared minefields on the Turkish side of the border and in the buffer zone totaling 250 square meters where they have planted cotton and olive trees.

Now the Syrians carry out agricultural activities in the Turkish side of the border.

Production of antipersonnel mines ceased concurrently with a moratorium on the sale and transfer of antipersonnel mines in January 1996. Turkey’s production facilities for antipersonnel mines were then gradually phased out of service. Previously, Turkey had produced both antipersonnel and antivehicle mines.

The use of antipersonnel mines by Turkish Armed Forces was banned by a directive from the Chief of General Staff on 26 January 1998

During the Ecevit government, in the same direction with the recommendatory decision of the NSC, the Council of Ministers made the decision to demine the border. But no action was taken.

As of late 2002, the Turkish army had only cleared a total of 14.000 landmines in the entire country, at a rate of 400/year.

In 2003, the Turkish army bought one Bozena flail system from Slovakia and one Aardvark flail unit from the United Kingdom. The military had initially planned to buy up to 16 demining machines, including tiller” type machines in addition to the Bozena and Aardvark, and considered Croatian and German machines, they have not yet purchased any more machines.

Although they estimated to complete the task by themselves in two to three years, this obviously is not realistic at their current nationwide rate of 4.000/year, given the 660.000 mines along the Syrian border.

Bu nedenler mayınların kaldırılması tekrar gündeme gelmiş, konu önce KKK’ye daha sonra Milli Savunma Bakanlığı’na havale edilmiş, bakanlıkça teklif toplanmış, çok yüksek maliyet (milyar doların üstünde) ve ihale yapılması işinde uzman olunmadığı gerekçesiyle konu işin uzmanı Maliye Bakanlığı’na havale edilmiş.

Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri Kurmay Albay Mustafa Küçükayan: “Yapılan incelemeler neticesinde, teçhizatın tedariki durumunda mayın temizleme faaliyetinin özeliği nedeniyle, bakım, onarım, işletme ve idame konularında sorunlarla karşılaşılabileceği, temizleme faaliyetinin uzun zaman alacağı ve bu maksatla tahsis edilen kaynağın çok üzerinde yüksek bir maliyetle gerçekleştirilebileceği belirlenmiştir.

Yapılan incelemeler sonucunda ihale bedellerinin astronomik rakamlara ulaşması ve MSB bütçesinde bu miktarda ödeneğin bulunmaması sebebiyle mayın temizleme faaliyetinin Maliye Bakanlığı’nca daha maliyet etkin olarak ihale edilebileceği değerlendirilmiş ve bu amaçla yapılacak ihalenin planlama ve icra aşamalarında TSK tarafından uzman personel desteği sağlanarak Maliye Bakanlığı’nca gerçekleştirilmesinin daha uygun olacağı kararlaştırılmıştır.

Maliye Bakanlığı, bütçe imkânları ile karşılanmasının mümkün olmayacağını değerlendirerek, bu hizmet alımı ihalesinin “Yap-İşlet-Devret” usulü ile yapılmasına karar vermiştir

15 Şubat 2006 tarihinde Mardin ilinde yapılan ihaleye üç ayrı firma teklif vermiştir.

İhaleye teklif veren firmalar:

İsraillilerin Ortak Girişimi: İsrailli üç adet mayın temizleme firması ile İsrailli tarım firması (TAHAL vb) yerli ortak olarak seçtikleri Sarsılmaz Şirket ile beraber teklif vermiştir.

Antakya’dan Mavi Deniz adlı tarım firması ile Quadro adlı İsrail firması, diğeri Alman üç ayrı mayın temizleme firması ve bir tarım firmasının (İsrail firması deniliyor) ortak girişimi: Bu ortak girişimde mayın temizleme ihalesinde ihale makamı ve kıta amiri olan Maliye Bakanı’nın oğlunun ortak girişimin (gizli) ortağı olduğu mayın temizleme işini takip eden çok sayıda yerli firma tarafından duyum olarak iletilmektedir.

Countermine Şirketi: Hırvatistan’da Hırvatistan firması olarak faaliyet gösteren, aslında İsveçli bir endüstri mühendisine ait olan firma. Countermine Şti.’nin MOTT adlı bir İsrail şirketini kamufle ettiği ve esas patron şirketin OFER ailesi olduğu söyleniyor.

Yerli firmalar ihale ticari açıdan kazançlı olmadığından, Mardin ilinde mayın temizlemek ve tarım yapmak için teklif verememişlerdir

NAMSA (NATO Maintenance and Supply Agnecy), kuruluşunun gereği olarak kar amacı olmadan “NO LOSS NO PROFIT” anlayışı ile görev yapan bir lojistik kuruluştur. NAMSA is an institution

1998 yılından bugüne kadar NAMSA tarafından imha edilen kara mayınlarının sayısı 3 milyondur. NAMSA halen Afganistan’da Kabil ve Kandahar meydanlarının etrafındaki mayınların temizliği işini yapıyormuş ve bu işlerin finansmanı NATO ENF bütçesinden karşılanıyormuş.

Türkiye’nin Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi konusunda bizim Maliye Bakanlığımız NAMSA ile temas etmiş, ancak daha sonra bu işi NAMSA’nın katkısı olmadan kendisi yapmaya karar vermiş.

Yb. Peter: “We too were surprised that the Finance Ministry were taking the lead in this demining business, and that is the main reason we offered our help, because it seemed likely they would get the wrong advice from sources with vested interests, as often happens with such projects. İf they had taken our advice, any questions could have been deflected to NAMSA. We are stil interested.

In June 2004, PKK/Kongra-Gel and HPG ended a unilateral cease-fire they called in 1999 in favor of a future, bilateral cease-fire.

In 2005-2006 numerous mine incidents were reported in the media as armed attacks intensified, with the PKK/Kongra-Gel usually cited as responsible for using the mines. As reported in the media, most incidents involved antivehicle mines, including command-detonated mines.

Turkey attended the Sixth Meeting of States Parties in Zagreb, Croatia in November-December 2005.

She made a statement on universalization “which assigns... certain tasks to the States Parties concerning ‘armed non-state actors,’ provided that they are ‘in a position to do so’ and ‘as appropriate.’ Therefore... we take the view that when engagement with ‘armed non-state actors’ is contemplated, the concerned State Party should be informed and its consent would be necessary for such an engagement to take place.”

On 18 July 2006, the Kurdistan Workers’ Party committed to a ban on antipersonnel mines by signing the Geneva Call Deed of Commitment.

In the last 50 years, more than 3.000 people (mostly civilians) killed and about 7.000 maimed by the landmines.

The countrywide landmine casualty: about 900 killed and 1.000 injured in the last two decades

5 Nisan 2007 Posta gazetesi



27 Kasım 2008 Perşembe

Mimarlar Odası'ndan Milli duyarlılık

Mimarlar Odası'ndan Milli duyarlılık


Mimarlar Odası Alanya Temsilciliği, Amsterdam Üniversitesi'nde 'Erasmus Değişim Programı' çerçevesinde eğitim gören bir Türk gencinin, Türkiye'nin bir bölümünün Kürdistan toprakları içerisinde gösterilen haritaya tepki göstermesi üzerine okuldan atılma sorunu ile karşı karşıya kalması nedeniyle gence destek verdi. Şube Başkanı Burhan Taneri, Bilkent Üniversitesi 3'ncü Sınıf öğrencisi gencin yaşadığı olayı şöyle anlattı: "Genç Mimarlar Komisyonu olarak 01.07.2007 pazar günü Harbour Restaurant' ta düzenlenen kahvaltıda bir araya gelinmiştir. Komisyonumuzun bu tür etkinliklerdeki amacı Genç Mimar arkadaşlarımızı bir araya getirerek kaynaşmalarını, mesleki ve sosyal konularda dayanışma içinde olmalarını sağlamak, sektörün sorun ve sıkıntılarını masaya yatırarak çözüm üretmek ve birikimlerin paylaşılmasına imkan vermektir. Bu amaç doğrultusunda ilkini düzenlediğimiz etkinlikte yoğun iş temposunun ardından genç mimarlarımız bir nebzede olsa streslerini atmak adına keyifli bir buluşma yaşadılar. Şehir Plancısı Mimar Ali Osman Şahin, Belediye Meclis Üyemiz Mükerrem Şahin Usluer meslekte edindikleri tecrübelere dayanarak genç mimarlarımıza ışık tutmak amacı ile etkinliğimize sohbetleriyle renk katarak konuğumuz oldular.

Buluşmadaki bir diğer konuğumuz ise Türkiye ve dünyanın gündemine oturan

Bilkent Üniversitesi 3. sınıf öğrencisi Kıvanç Sağır idi. Erasmus Değişim Programı çerçevesinde eğitim görmeye gittiği Amsterdam Üniversitesi'nde "enerji hatları ve güvenliği" dersinde öğretim üyesi Çin'li Guo Xuetang'ın Türkiye Güneydoğusu'nu Kürdistan Devleti, başkentinin de Diyarbakır olduğunu gösteren bir harita üzerinde "enerji yollarını" göstermesi karşısında Sağır dersin sonunda hocasına itiraz ederek "bu haritayı nereden aldınız? Sorusunu yöneltmiştir. Türkiye'nin sınırları içinde olan bir yeri nasıl başka bir ülke olarak gösterirsiniz " diye itiraz etmesi üzerine olayın seyri değişmiştir. Öğretim Üyesinin savunması ise "Her yerde bu haritadan var" şeklinde olmuştur. Bu konuşmanın üzerine Sağır ve bir grup öğrenci Çin'li öğretim üyesine standart bir metinle e-mail çekmişler. Sağır Dr. Guo Xuetang'a gönderdiği mektupta "Türkiye Kürdistan'ın sınırlarına ait, ayrı bir ülke olarak çizildiği bir Türkiye haritasının kullanıldığı, böyle bir ülkenin Türkiye sınırlarında olmadığı, böyle bir ciddi üniversitede ,böylesine yanlış bir bilgi karşısında Türk Ulusu' ndan özür dilenmesi gerektiğini ve bu konuda daha dikkatli olacağınızı ümit ediyoruz" şeklinde olmuştur. Öğretim Üyesi öğrencinin bu davranışını dekana şikayet etmiştir. Dekan Sağır'a "ya hocadan özür dilersin , ya da programını sona erdiririz" tehdidinde bulunmuştur. Bu durum üzerine Sağır TBMM ' deki vekilleri devreye koymuştur. AKP' li Turhan Çömez ,CHP'li Şükran Elekdağ ve Onur Öymen, Büyükelçiliği ve Dışişleri Bakanlığı'nı arayarak , öğrenciye sahip çıkılmasını istemişlerdir. İki gün süre tanınan Sağır okuldan atılmamak için formaliteyi yerine getirmek için özür dilemek zorunda kalmıştır. Gelişmeleri başlangıçtan itibaren yakınen takip eden temsilciliğimiz Türk Milleti' nin göğsünü kabartan, Ulu Önder' imizin bıraktığı bu topraklara sahip çıkan bu gencimiz ve onun gibi yürekli olan gençlerimizle her zaman gurur duymakta ve desteklemektedir.

Aynı anlayışı devlet ve Türkiye'yi dışarıda temsil edenlerden bekliyoruz. Bilkent Üniversitesi 3. sınıf öğrencisi Kıvanç Sağır tarafından gösterilen bu onurlu davranışın herkese örnek olması gerektiğine inanıyoruz."